28 Ağustos 2011 Pazar

" Yafta "

Zorlanıyorum.
İnsanlığımı korumakta çok zorlanıyorum bazen.

Anlamaya çalışmaktan, affetmeye çalışmaktan çok yoruluyorum.
Nasıl da kolay yaftalıyoruz birbirimizi.
Sormadan, anlamadan, dinlemeden.
Kulaktan dolma, gözünle görmeden, aklını kalbini verip karşına alıp dinlemeden yap yorumunu at kenara.
Arkadaşlık ne ki?
Bırak gitsin işte "kendince" doğru bulmadığında bir şeyi.
Hep gidendedir ya suçun en büyüğü. Bilirsin, eminsin yanlış yaptığına.
Hiç duymamışsındır aslında ne yaşandı ne bitti.Nasıl yandı canlar. Nasıl zor gelindi bu zamanlara.
Sonuna bakarsın bir tek işte. Kim gitti? Al sana günah keçisi.
Hele bir de devam ettiyse hayatına. Hele bir de mutlu olabildiyse, nefes alabildiyse..
Ondan kötüsü niye olsun ki? Benimki de laf işte..
İlişki iki kişilik ayrılık dediğinse eleştiri meydanı.
Kim kimi görmüş kim kime ne demiş biri beğenmiş biri kınamış biri dönmüş arkasını biri gelmiş yanına..
Arkadaşlık ne ki? 

Alırsın sahilden en zayıf, yüklerinden yassılaşmış taşı, yazarsın üzerine 'iyi' 'kötü' diye. Bu kadar hızlı çünkü karar vermek. 
Fırlatırsın var gücünle denize. Her eleştirinde bir kere daha seker, gururlanırsın.
Sonra ne olur arkadaşım? Senin taş en dipte. İzin bile kalmamış denizin üzerinde.

Boğulmuşsun bencilliğinde.
Herkesin ağzında en büyük laflar, en büyük haklar.
Yakalayabildiğin yerinden çek çekiştir. Vur gitsin.
Kimseyi tanımadığım, kimsenin beni tanımadığı bir yere gitmek istiyorum böyle zamanlarda. 
Ama sonra bir bakıyorum.Tanıdığımı sandığım bir sürü insanı zaten tanımıyorum ki. Burası da yeni yani. 
Şimdi başladığım hayat, yürüdüğüm bu sokaklar, büyüdüğüm bu şehir yeni..
Ben yeniyim. 
Ben başkayım. 
Ben iyiyim. Hem de çok iyiyim. 
Hani taşlamaktan fırsat kalır da halimi hatrımı sorarsanız diye.. 
İyiyim ben. Hem de çok. 
Siz de iyi olmaya çalışın. 
İnanın tarifsiz.

Halil Sezai Paracıkoğlu - Fırtına

4 Ağustos 2011 Perşembe

" Ezber Bozan "

Zamansız, plansız, koşulsuz. Biraz ürkütücü biraz da heyecanlı.Ama en çok ta bilinmedik bir şey.Kötülükleri silen, yanlışları götüren, leke tutmayan..
Sadece bir dilek tuttum, üfledim beni yakan tüm mumları..Onlar söndü ben aydınlandım.
Görebildiğim, duyabildiğim tek bir şey var bu kez.
Derin bir nefes alıyorum gözlerimi kapatıp.Huzurlu çok..
Doğrusu yanlışı tersi düzü yok bunun.
Yargılaması, eleştirmesi kolay.En zoru yaşaması..
Anlatabilmesinden çok anlayabilmesi hatta.
En yakınından en uzağına kadar binlerce kelime dolanır ayağına.
Ya takılır düşersin yada daha da güçlenirsin.
Başım dik, vicdanım rahat.
İnsan en çok kendisini duymalı, en çok kendisini dinlemeli.
Bozup ezberlerini yeniden yaratabilmeli içini.
Korkmadan, bıkmadan..
Ben bunu yapıyorum evet. 
Sildim doğrularımı yanlışlarımı. Yaşadıkça yazıyorum yenilerini, çiziyorum yolumu.
Kendimi sınırlandırarak değil, sınırlarımı başkalaştırarak.. 
Ruhumuzu özgürleştirmenin sırrı içimizde, iki dudağımızın arasında tam da.


"Kader..Ne güzel tesadüflerle de dolu.."