8 Şubat 2015 Pazar

"Eksik"




Her yerde, her şeyde ve herkeste bende eksik bıraktıklarını arayışım..


Bir türlü olmayışı..

Hasretle dolu 18 yılı devirdik bugün. İçimde büyüyen kocaman bir boşluk var, beni liman liman gezdiren. Beni zayıflaştıran, beni güçlendiren, beni dengesizleştiren, ben büyüdükçe benimle büyüyen tüm bu hisler boğazımda bir düğüm. Kendimi tam anlamıyla güvende hissedemediğim 18 yıl geride kaldı bugün. 

Ne erkendi ayrılmak için.. Ben ne küçüktüm..

Bir sen anlarsın bu içimdeki gürültüyü, kavuşacağız elbet, selam olsun..




Şubat 7 / '15

7 Ocak 2015 Çarşamba

"Mavi"

Telaşlı bir mavi. Kaç kaçabilirsen.

Tam orda bir yerde öyle bir fırtına ki taş taş üstünde bırakmıyor. Ezberler bozulur, yeminler bozulur, için değişir, dışın değişir.

Oysa ben nasıl severim maviyi. Öyle sakin, öyle dingin. Öyle korkusuz.

Oysa ben nasıl korkarım maviden. Öyle hırçın, öyle öfkeli. Öyle kontrolsüz.

Telaşlı bir mavi. Kaç kaçabilirsen.




22 Eylül 2014 Pazartesi

"Kendimize Sığınalım.."

Yok mudur hepimizin zor zamanları? Hani şu dolup dolup taştığımız, şehirlere sığamadığımız? Bazı konuları hiç ama hiç konuşmak istemediğimiz. Kaçtıkça uzağa, koştukça daha uzağa. Tam dökülürken önümüze tüm doğrular ve yanlışlar, derin bir nefesle üfleyip uçuruverdiğimiz? Benim olur böyle zamanlarım. İçimde hem kocaman bir boşluk hem de benden taşan bir doluluk. Her şeyi ve herkesi sorguladığım ve en çok da kendimi. O kadar yoruyoruz ki kendimizi. Hem kendi kendimizi hem etrafımızdakileri. Ve o kadar çok yoruyorlar ki bizi.. Nedir bu alıp vermeler, nedir bu doyamamalar ve nedir bu böyle birbirini sömürmeler diye bağıra bağıra sormak istiyorum. Hepsi nasıl da anlamsız geliyor kime sorsak. O kadar normale indirgenmiş ki tüm bu saçma sapan durumlar. Kaçacak delik kalmamış bize! 

Binlerce duyguyu barındırmak üzere gelmişiz bir kere dünyaya. Sevinci, üzüntüsü, heyecanı, mutluluğu, özlemi, kıskançlığı, hırsı, kızgınlığı, tutkusu, öfkesi, kaygısı, aşkı.. Geldi mi hepsi, gitti mi en iyileri gider. Kalır geriye en kötüleri. Kaygılardan küçücük, korkulardan ufacık, kızgınlıktan delirmiş, üzülmekten bitmiş kalakalırız tüm olayların ortasında. Biz durur, herkes ve her şey tüm hızıyla döner etrafımızda. İşte tam bu anda avaz avaz bağırmak isteriz: "Yeter". 

Karşımızdakinin hatalarıyla yüzleşmek bir derecedir de ya kendi hatalarımız? Ne kadar hızlı koşarsan koş en çok onlar çarpar yüzüne. Geride kalsın diye bir çırpınmadır başlar. Yakalayabilir miyiz ki o saf huzuru, mutluluğu? Var mıdır öyle bir dünya? Yoksa bizim yazdığımız kadar mıdır hepsi? Ağzımızdan çıkan o "iyiyim" ler, "mutluyum" lar kadar mıdır? Bilmiyorum ki. Nasılsın deseniz ben yine iyiyim, hep iyiyim. Dilime yapışmış heralde. Ya da insanın en iyi kalkanı. Kendini korumak gerek bazen. En çok da o kafamızın, kalbimizin içinde konuşup duran ve hatta hiç susmayan sesler var ya(!), onlardan. 

Herkesin iyi kötü bir yolu var zor zamanlardan çıkıp gidebilmek için. Kimimiz çok yaralanıyoruz kimimiz çok yamalanıyoruz. Ama oluyor. Elbet oluyor. Yılmadan, bıkmadan, tutundukça tutunmak gerek sevdiklerimize, ailemize, işimize, mutlu olduklarımıza. Yılmadan, bıkmadan, tutundukça tutunmak gerek "kendimize". Yapacak bir şey yok anlamak gerek. Bu ruh bu bedende bizimle. Sev ya da sevme, beğen ya da beğenme. Bizimle geldi, bizimle şekilleniyor, bizimle de gidecek. Daha iyisini mi istiyoruz? Daha iyisini yapalım o zaman. Ama en önce kendimizi sevelim. Bile bile değil de öğrene öğrene düşe kalka yaptığımız hataları sevelim. Sevelim ki kaçacak bir deliğimiz olsun zor zamanlarda. Kendimize sığınalım. 

Ucundan kıyısından yazayım dedim.. 


                                                                                                                   





27 Haziran 2014 Cuma

"İçimde Bir Sonbahar"

Yazın ortasında içimde bir sonbahar. Bir yaprak dökümü. 

Eteklerimdeki taşları dökme vakti. 

Yaptıklarımla yapamadıklarımla, doğrularımla yanlışlarımla yazın tam ortasında içimde bir sonbahar.

Eksik hislerim, bir dolu yamalarım, keşkelerim, pişmanlıklarım bavulumda..

Ne güzel demiş Abasıyanık "Seyahatler çekiyor içim." diye.

Benim iklimim şimdi sonbahar. İçimde bir yolculuk vakti.

Tek kişilik.



11 Şubat 2014 Salı

"Farketmek"

Hayatta en büyük korkumun yalnız kalmak olduğunu 24 yaşımda farkettim. Binlerce hatıranın arasından geçtikten sonra sadece on dakika tek başıma oturdum. Ellerimi koyacak yer bulamadım. Yüzümü ovuşturdum, tırnaklarımı yedim, daldığım yerden kendimi kurtardım, bacaklarımı sıvazladım. Yok, ellerimi koyacak yer bulamadım. 

İnsanın anımsayacağı kötü bir kaç hissi olmalı cebinde, durdurabilmeli kendini. Ben ne zaman bir doğruya inansam ve onu kaybetsem, kötüleri hatırlatırım kendime. Ne zaman çok özlesem hemen çıkarırım cebimden birkaç bi'şey, diner. İnsan bir kez inanır 'gökkuşağının renklerine'.. Bir kere dönerse griye yolun, gerisi hep engebeli. Tam çıktım buradan dediğim an öyle bir şey oluyor ki ben ellerimi koyacak yer bulamıyorum. 

Bir sürü hatam var. Bir sürü de doğrum. Bir sürü hayal kırıklığım ve binlerce mutlu anım. Herşeyin başladığı yerde, hepsini geçirdim aklımdan. Ve tek bir şeyi anladım. Yalnız kalmak en büyük korkum. Ne zayıfsam ve ne zaman yalnız kaldıysam gidiyorum. Gözlerim kör, kulaklarım sağır. O kadar çok doğruyu yanlışa çevirdim ki şimdi düşününce ne nefes alabiliyorum ne de ellerimi koyacak yer bulabiliyorum.


İstanbul / 2014





11 Kasım 2013 Pazartesi

"Kendinizi dinler misiniz hiç?"

Siz hayatınızı ne yöne doğru kurarsanız kurun, sürükleneceği yer çoktan bellidir.
İçinize kuşku her düştüğünde korkarsınız kendinizden. Vazgeçebileceklerinizden, kaybolup gidebileceklerinizden..
Gözlerinizi kapatıp denizin sesini dinlerken, biraz da rüzgar.. Nedir yüreğinizden geçen? Sizi siz yapan..
Cevap vermeye gücünüz var mıdır? 
Çok isteyip, çok tutundukça kayıp gider elinizden hayalleriniz. 
Hiç bitmeyeceğine inandığınız şeyler o kadar geride kalmıştır ki, şaşırırsınız.
Bilmediğiniz bir şey vardır ne kadar geride kalırlarsa kalsınlar, alacağınız tüm kararların önünde dağ gibi dikilirler. 
Anımsamaya korktuğunuz anılarınız varsa en önden onlar gelir. Yüreğinizin tam içine bir sızı bırakır.
Kalbiniz hızlanır, canınız acır. İyi mi kötü mü bilemez insan. 
Vicdanınız mı bağırır, aklınız mı çağırır.. Bilemezsiniz.
Bazı sokaklardan yeniden geçemezsiniz, bazı şarkıları yeniden dinleyemezsiniz, bazı filmleri yeniden izleyemezsiniz.
En kötüsü de bazen yeniden kendiniz olmayı hiç beceremezsiniz..


31 Ekim 2013 Perşembe

"Affetmek zordur."

Bir başkasını affetmekten daha zordur bir insanın kendisini affetmesi. 
İçimizde görünmez bir duvar vardır ve biz onu kırmakta öyle zorlanırız ki.
Binbir kelime gelir geçer, binbir türlü cümle.. Hiçbiri yetmez o soluğumuzu sıkıştıran hissi yok etmeye. Kendimize yaptığımız bu tarifsiz işkence bitmek bilmez bir türlü.
Öyle hırçındır ki kaçmaya çalışsak ayak bileklerimizden bizi yakalar, adım bile atamayız. Hem kim kaçmayı başarabilmiş ki kendinden? 
Bugünü atlat, yarını atlat, sonraki günü de atlat.
Sadece tek bir an, tek bir ses, tek bir görüntü yeter tüm o kaçtığınız hisleri başınızdan aşağıya dökmeye.
Sırılsıklam, eksik, yorgun.
İçinizdeki o ufacık pişmanlık hissi bile yakabiliyorsa sizi en soğuk havada, kaçacak yer yoktur.
Bizi yakıp yıkan bir başkası değildir aslında çoğu zaman. Bizi yıkan kendimiz. İnsan olmanın verdiği o duyguların uçsuz bucaksız oluşu. Aklımızdan girip ayak ucumuzdan çıkacak, her bir hücremizde kendini hissettirecek kadar güçlü. 
İnsan kendi kendini nasıl ele geçirir böyle? Nasıl acıtır? Ama acısını çıkarmadıkça da susmaz ki o sesler, biliriz.
Doğru, yanlış, iyi, kötü.. Ne özelliğe sahip olursanız olun o vicdan içinizde bir yerde var. Yadsınamaz.
Bugün kaçın, yarın sizi yakalar. 
Hele özlemek de katılırsa işin içine vay halinize. Koskocaman bir dağ dikilir önünüze. Yol yok, iz yok.
Özlememek için sarfettiğiniz o çaba, susmayan o sesler, o tuhaf sızı.. Geçmez mi bunlar? Geçer elbet.
Siz siz olmaktan geçtiğiniz gün geçer. 
Herkesin bildiğini kendinizden saklayacak kadar korkaksanız eğer, o daha da zor. Daha da kör düğüm.
Yormamalı insan kimseyi bu kadar. Ne kendini ne başkasını.
Daha yalın, daha samimi yaşayabilmeli. İçindeki ses dışını öyle delice sarmamalı. 
Bir kenarından tutuşursa, sönmez.. 
Ne bir adım geri, ne bir adım ileri. 
Orada öylece yanarsınız.