26 Haziran 2012 Salı

" Kadın, Çocuk ve Adalet "


     İki kadınla tanıştım. Hikayeleri aynı, izleri farklı iki kadın. 

              İkisi de boşanmış, ikisinin de bir oğlu var. Biri köyde büyümüş, okul yerine tarlaya göndermişler. Oradan da kocaya. Sorgusuz sualsiz, fırsat bile tanımadan seçmeye belki de. Bir çocuk ardından. Hikayenin tek güzel şeyi sanki. Ve onu en çok ezen şeyi. Yetemediğimi gördükçe "Allah'ım neden verdin onu bana diyorum." diyor. Dudakları titriyor, gözleri dolu dolu. 19 yaşında bir oğlu var. Onun için katlanıyor dayaklara, hakaretlere, mutsuzluğa. İki sene önce tak ediyor canına boşanıyor. 40 yaşından sonra çalışmaya başlıyor. Temizlik için başvurduğu yer aynı zamanda bilgisayar başında duracak birini de arıyor. Yapar mısın diyorlar kabul ediyor. Aynı paraya iki iş yapıyor. Kendi tabiriyle " 17:30'a kadar prenses, sonrasında 18:30'a kadar külkedisiyim ben. " diyor. Eşinden nafaka alamıyor. Hakkı var ama vermiyor işte. Almaya çalışıyor, eşi öz oğlunu rahatsız etmeye başlayınca vazgeçiyor paradan puldan. Oğlunu alıp baba evine dönüyor. Tek göz odaya sığdırıyor acısını da, yüklerini de. Tarlaya da çıkıyor yine. Çalışmaya ara yok, çalışmayana aş yok diye. Bir iş buluyor oğlu gidiyor yanından. Gündüzleri uyuyup geceleri başkalarının yatlarına, teknelerine göz kulak oluyor. Bir yandan da sınavlara çalışıyor. Üniversite hayalleri dinmiyor. Aslında kayıtlı bir okula ama dondurmuş. Uzakta yaşamak zor çünkü deniyor şansını. Bir kenarda kalmış bir şans vardır belki onun için diye. Tutunmaya çalışıyorlar bir yerinden hayata. Pişmanlıklar, kırgınlıklar, acılar, yorgunluklar, yetersizlikler eşliğinde. Zor..

             Diğeri şehirde büyümüş. İyi bir evlilik yapmış. Her şeye sahip eskiden beri. İmkanlarına rağmen okumamış. Kendi tercihi o da. Bir oğlu var 20 yaşında. Bir kaç kez ayrılmayı deniyor oğlu için vazgeçiyor. En sonunda bitiriyor. Her şeyi bırakıp ayrılıyor. Nafaka istemiyor, ev istemiyor. Çünkü ailesinin gücü var. Bir göz odaya dönmüyor oğluyla. Kendilerine ait bir eve yerleşiyor. Çalışmıyor. Oğlunu özel üniversiteye gönderiyor. Eksiği yok, şükrediyor. 21 senelik evliliğinin ardından bir oğluyla devam ediyor yoluna. Ailesi arkasında tam destek. Geçim derdi çekmiyor, oğluna yetemediği için uykuları kaçmıyor. Ama o da pişman okulu tamamlamadığı için, o da kızgın. Kendine kızgın. Ama hayat yolunda pek sesi çıkmıyor.

             İki çocuğa da babası yardım etmiyor. Maddi, manevi ihtiyaçlarını karşılamıyor iki 'baba' da. Kadın Hakları diye anlatmaya çalışıyoruz ya biz birilerine. İşte onlar da o 'babaların' kafadan. Ne kadını tanıyor ne çocuğunu. Kadın yerine çocuk yerine haklardan konuşuyorlar ya birileri en çok onlar anlamıyor bu işten aslında. Planlı bile doğsa çocuklar yollar değişiyor, hayatlar karışıyor. Bir anne kalıyor yanına, bir de adaletsizlik.

              Kadın olmak zor. Çocuk olmak da zor bu ülkenin koşullarında. Daha doğmadan haklar tanımaya çalışsalar da zor çocuk olmak.

              'Adalet' bu iki hikayenin neresinde ? Ya da şöyle soralım.



              'Babalar' bu hikayelerin neresinde ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder